Biraz deniz,biraz uyku...
15 Aralık 2014 Pazartesi
Gecmis gelecekse gecmemistir
Yazma becerim yok bu bi gercek :)Ama gecmisi görmek yinede guzel...Cocuk olmak guzel ,aci çekmek guzel,gezmek guzel,icmek guzel,ask guzel,hayat guzel..Guzel ve komik yasamisim,yine olsa yasmamam amayasamak guzel...buyumusum
13 Haziran 2013 Perşembe
cüneytözdemirden...
Bir ülkede bazı şeyler aynı anda olmaya başlamışsa çok #ACİLDEMOKRASİ'ye ihtiyaç var demektir.
Bir yandan Gezi Parkı’nın içine polislerle girip mütevazı mescidi yıkıp aynı dakikalarda Avrupa’nın en büyük adliyesine çevik kuvvetle baskın düzenleyip avukatları cüppeleri üzerlerindeyken yaka paça gözaltına alıyorsanız zaten diyalog miyalog istemiyorsunuz demektir.
* Bir yandan sanatçılara veryansın edip, işi tehdit noktasına kadar getirip, ‘hesap soracağız’ diye cadı kazanlarının altını yakıp diğer yandan Gezi Parkı eylemcileri gözünde sıfır sözü dinlenecek Hülya Avşar’ı Tarabya’daki Kıyı lokantasından Ankara’ya diyalog için çağırıyorsanız sizin amacınız zaten diyalog miyalog değilmiş demektir.
* Camiyi yaralı insanlara açan imamı görevden alıp, göstericiye kurşun gibi gaz bombasını sıkan, kör eden polisi korumakta ısrar ediyorsanız bu işi başka türlü çözmeyi kafanıza çoktan koymuşsunuz demektir.
* “Bazı gazeteler özgür, bazı gazeteler sansürlü olacak” diyorsanız basın özgürlüğünü çoktan rafa kaldırmışsınız demektir.
* Kordon’da oturan zavallı kızları saçından çekip coplayan polisin ceza olarak görev yerini değiştiriyorken bu anın fotoğrafını sosyal medyada paylaşan kızların evini basıp kollarından tuttuğunuz gibi savcının karşısına çıkarıyorsanız niyetiniz baştan farklıdır demektir.
* Yakılan araç sayılarını, tahrip edilen kamu mallarını alt alta sayıp rakamlarını açıklarken binlerce yaralanan insanın sayısı bilançonuzda yer almıyorsa zaten vicdan balatalarını sıyırmışsınız, haberiniz yok demektir.
* Bir hiç uğruna şehit olan gencecik polise üzüldüğünüz kadar, bir hiç uğruna ölen göstericiye de canınız yanmıyorsa konuşacak zaten çok da bir şey kalmamış demektir.
* Bütün dünyanın gözlerini diktiği, canlı yayın kameralarının 24 saat çalıştığı bir meydandaki gerilimi diyalogla çözmek yerine TOMA’yla, suyla, gazla çözmekte kararlıysanız sonrasında direnen kimseye de kızmaya hakkınız yok demektir.
* İlk cümlede Gezi Parkı’ndakilere “Gelin benimle konuşun çocuklar” derken ikinci cümleye ‘bunlar biracı’, ‘zaten kokuyorlar’ deyip yine bildiğimiz ezbere geçiyorsanız ilk cümlenizin de zaten bir kıymet-i harbiyesi yoktur demektir.
* Eğer bir meydandaki protestoya başka bir meydanda miting ile karşılık vermeye kararlıysanız bir ülkeyi birleştirmiyor, bölüyorsunuz demektir.
* Benim komedyenim iyi, sizin komedyeniniz kötü olmuşsa ortada gülünecek bir şey kalmamış demektir.
* Karşınızdakinin demokrasi istemesini ‘darbe girişimi’ diye tercüme ediyorsanız farklı dilleri konuşuyorsunuz, anlaşmanız çok zor demektir.
* Siyasetin tartışıldığı yer Meclis’ten çıkıp parka dönüştüyse siyasi sisteminde ciddi bir tıkanma var demektir.
* Ağaç isteyene başörtü mağduriyetini anlatmaya girişiyorsanız asıl meselenin çok uzağına düşmüşsünüz demektir.
* Mizah gerçeği yenmeye başladıysa biber gazı yiyen kitleler korku eşiğini aşıp “Bu gaz şahane dostum” demeye başlamışsa artık iş trajediye dayanmış demektir.
* Şehrin orta yerine barikatlar kuruluyorsa, bütün bu olan biteni “İşte demokrasimizin zenginliği” olarak tanımlama eşiğini geride bırakmışsınız demektir.
* Kendi meydanını doldururken, otobüs kaldırırken diğer meydan dolmasın diye vapur seferlerini iptal ediyorsan içine düştüğün durum bayağı zor demektir.
* Gazetecilerin susması değil soru sorması haber olmaya başlamışsa zaten çoktaaaaan ‘yandı gülüm keten helva’ demektir.
* BDP’li ile ulusalcı ellerindeki bayrakları bırakmadan el ele tutuşup polisten kaçıyorsa ve tam o sırada yanlarından geçtikleri adam ülkücü işareti yaparken aynı fotoğraf karesinin içine sık sık sığmaya başlamışsa farkında olmadan kendi % 50’nin karşısındaki % 50’yi birleştirmişsin demektir.
* Bir ülkenin sinirleri gerilmeye başladıysa, halkı tencere tava çalmaya başladıysa, başörtülüsü sokak ortasında taciz edilecek kadar baskı altındaysa emin ol bu inadın kazananı yok demektir.
* Düne kadar İstanbul’un varoşlarında tutabildiğin marjinal gruplar Taksim’in ortasında barikat kurup canlı yayınlarda polisle çatışacak noktaya geldiyse uyguladığın güvenlik politikalarında, stratejinde ciddi bir hata var demektir.
* Karşındakine kulaklarını tıkadıysan, senden farklı düşünen kim olursa olsun düşman bellediysen, mücadele çıtasını ‘ümüğünü sıkma’ noktasına getirdiysen haklı davanda bile haksız olacaksın demektir.
Tüm bu saydıklarımız ve daha fazlası eğer aynı ülkede olmaya başlamışsa çok #ACİLDEMOKRASİ’ye ihtiyaç var demektir.
* Bir yandan sanatçılara veryansın edip, işi tehdit noktasına kadar getirip, ‘hesap soracağız’ diye cadı kazanlarının altını yakıp diğer yandan Gezi Parkı eylemcileri gözünde sıfır sözü dinlenecek Hülya Avşar’ı Tarabya’daki Kıyı lokantasından Ankara’ya diyalog için çağırıyorsanız sizin amacınız zaten diyalog miyalog değilmiş demektir.
* Camiyi yaralı insanlara açan imamı görevden alıp, göstericiye kurşun gibi gaz bombasını sıkan, kör eden polisi korumakta ısrar ediyorsanız bu işi başka türlü çözmeyi kafanıza çoktan koymuşsunuz demektir.
* “Bazı gazeteler özgür, bazı gazeteler sansürlü olacak” diyorsanız basın özgürlüğünü çoktan rafa kaldırmışsınız demektir.
* Kordon’da oturan zavallı kızları saçından çekip coplayan polisin ceza olarak görev yerini değiştiriyorken bu anın fotoğrafını sosyal medyada paylaşan kızların evini basıp kollarından tuttuğunuz gibi savcının karşısına çıkarıyorsanız niyetiniz baştan farklıdır demektir.
* Yakılan araç sayılarını, tahrip edilen kamu mallarını alt alta sayıp rakamlarını açıklarken binlerce yaralanan insanın sayısı bilançonuzda yer almıyorsa zaten vicdan balatalarını sıyırmışsınız, haberiniz yok demektir.
* Bir hiç uğruna şehit olan gencecik polise üzüldüğünüz kadar, bir hiç uğruna ölen göstericiye de canınız yanmıyorsa konuşacak zaten çok da bir şey kalmamış demektir.
* Bütün dünyanın gözlerini diktiği, canlı yayın kameralarının 24 saat çalıştığı bir meydandaki gerilimi diyalogla çözmek yerine TOMA’yla, suyla, gazla çözmekte kararlıysanız sonrasında direnen kimseye de kızmaya hakkınız yok demektir.
* İlk cümlede Gezi Parkı’ndakilere “Gelin benimle konuşun çocuklar” derken ikinci cümleye ‘bunlar biracı’, ‘zaten kokuyorlar’ deyip yine bildiğimiz ezbere geçiyorsanız ilk cümlenizin de zaten bir kıymet-i harbiyesi yoktur demektir.
* Eğer bir meydandaki protestoya başka bir meydanda miting ile karşılık vermeye kararlıysanız bir ülkeyi birleştirmiyor, bölüyorsunuz demektir.
* Benim komedyenim iyi, sizin komedyeniniz kötü olmuşsa ortada gülünecek bir şey kalmamış demektir.
* Karşınızdakinin demokrasi istemesini ‘darbe girişimi’ diye tercüme ediyorsanız farklı dilleri konuşuyorsunuz, anlaşmanız çok zor demektir.
* Siyasetin tartışıldığı yer Meclis’ten çıkıp parka dönüştüyse siyasi sisteminde ciddi bir tıkanma var demektir.
* Ağaç isteyene başörtü mağduriyetini anlatmaya girişiyorsanız asıl meselenin çok uzağına düşmüşsünüz demektir.
* Mizah gerçeği yenmeye başladıysa biber gazı yiyen kitleler korku eşiğini aşıp “Bu gaz şahane dostum” demeye başlamışsa artık iş trajediye dayanmış demektir.
* Şehrin orta yerine barikatlar kuruluyorsa, bütün bu olan biteni “İşte demokrasimizin zenginliği” olarak tanımlama eşiğini geride bırakmışsınız demektir.
* Kendi meydanını doldururken, otobüs kaldırırken diğer meydan dolmasın diye vapur seferlerini iptal ediyorsan içine düştüğün durum bayağı zor demektir.
* Gazetecilerin susması değil soru sorması haber olmaya başlamışsa zaten çoktaaaaan ‘yandı gülüm keten helva’ demektir.
* BDP’li ile ulusalcı ellerindeki bayrakları bırakmadan el ele tutuşup polisten kaçıyorsa ve tam o sırada yanlarından geçtikleri adam ülkücü işareti yaparken aynı fotoğraf karesinin içine sık sık sığmaya başlamışsa farkında olmadan kendi % 50’nin karşısındaki % 50’yi birleştirmişsin demektir.
* Bir ülkenin sinirleri gerilmeye başladıysa, halkı tencere tava çalmaya başladıysa, başörtülüsü sokak ortasında taciz edilecek kadar baskı altındaysa emin ol bu inadın kazananı yok demektir.
* Düne kadar İstanbul’un varoşlarında tutabildiğin marjinal gruplar Taksim’in ortasında barikat kurup canlı yayınlarda polisle çatışacak noktaya geldiyse uyguladığın güvenlik politikalarında, stratejinde ciddi bir hata var demektir.
* Karşındakine kulaklarını tıkadıysan, senden farklı düşünen kim olursa olsun düşman bellediysen, mücadele çıtasını ‘ümüğünü sıkma’ noktasına getirdiysen haklı davanda bile haksız olacaksın demektir.
Tüm bu saydıklarımız ve daha fazlası eğer aynı ülkede olmaya başlamışsa çok #ACİLDEMOKRASİ’ye ihtiyaç var demektir.
15 Ocak 2013 Salı
Aydin Boysan’dan rakı adâbı
Rakıyı güneş battıktan sonra, yavaş yavaş ve muhabbet eşliğinde içmeli…
Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır…
Bülent Ersoy öyle içiyor diye birdikişte bir duble rakıyı içmek makbul değildir…
Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazlayayılması sağlanır…Bardağa konulan rakının yarısı kadar su konması makbuldür…
İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin birnefes alınırki akciğerler de nasibini alsın…
Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakıkadehleri masadan kalkmaz…
Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbetiyapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır…
Sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz…İçilen kahve fincanında, tabağında sigara söndürülmez…
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama)buz konur…Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hemkeyfi kaçar…
Rakıdan anlayanların,Antalya meyhanelerinde garsonluğasoyunanlara bunu anlatması gerekir…
İcmeye başlamadan önce aperatif birşeyler yenmelidir. Favorizeytinyağlılardır. Zeytinyağı, mide dolmaya başladıkça üste çıkarak,alkolüngenzinize doğru gelmesini engeller…
Rakıya buz koymak yanlıştır. Buz rakının içindeki suyla alkolü aynı orandaetkilemediği için daha seyrek olan alkol üste çıkar. İdeal karışım bozulmuşolur. En uygunu rakıya soğuk su koymaktır…
Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur. Hadi bakalımhoşgeldiniz vs. falan diye…Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz sadece kaldırılır…
Masaya yeni birisi eklendiğinde ise tekrar kadeh tokuşturulabilir…Rakı şalgam suyuyla içilmez!… (taslağa dahil değil)Mezesiz rakı içilmez. Ben akşamcıyım, öyle bir kadehlik keyfim vardiyorsanız gidin bira filan için…
Şişe numarasının önemi yoktur. Zira ilk damıtılan rakı, 01 numaraya denkgelmez…
Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz…Bağıra çağıra, Böğüre öğüre konuşulmaz… Sakin olmak, efendi takılmakgerek…
Önce kendine gel,
sonra meyhaneye
Kalender ol da gir
kalenderhaneye
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye
Rakı bardağı boş beklemez…
Evet masadan kalkarken bile dibinde birazbırakılır…Usul, adap bilen en genç kişinin saki olması adettendir, büyüklere (kibüyüklük kavramı orada anlam bulur) sakilik yaptırılmaz…
Ev sahibi olsabile…Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmekisteniyorsa bu paylaştırma ritüeline girilmeden yenisi sipariş edilir…Rakı sizi ne zaman sarhoş edeceğini zamanında söyleyen bir içkidir,bunufarkettiğiniz zaman yanınızdakilere söylemeli, ya da izin isteyip kalkıpgitmelisiniz, ama eğer sizin kalkmanız masayı dağıtacaksa ölseniz bile orayıterketmeyin… Çünkü rakı masasından tuvalete gitmek için bile zar zorkalkılır, hoş karşılanmaz…
Rakı masasında bira, şarap gibi başka alkollü içecekler (masada sosyetikhanımefendiler olsa dahi) olmaz…Her nevi ızgara balık (çupra, levrek, istrongilos) uğurlu yemeği,hususinihavend ve rast makamından sanat musikisi eserleri uğurlu nağmesi,akordeon, keman ve ud da uğurlu çalgısı olan rakının, uğurlucl’si 70′dir…
Rakı yanlız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindiresindire) içilen bir içkidir…Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra insan keyiflenir ve güzelsohbetlere yönelir…Yani hem anlatır hem dinler… Böylece rakı sofrası en az iki kişininkatıldığı toplu bir eylem, karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratikbir forum, evrensel ve kişisel sorunların ortayagetirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerekhesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır…Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir… Buraya katılan hembu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir hemde diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır…Herhangi bir marka rakı içilirken başka bir markayı övmemek önemlidir,aksiyapıldığında, o an yudumlanan nimete hakarette bulunulmaktadır,yanlıştır…En büyük mezesi muhabbettir…
Muhabbet konusu "bi kız vardı, 5 yıl sevdim,yüzüme bile bakmadı" gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi,"bu güneş niyehep doğudan doğuyo batıdan batıyo?" gibi yarı-felsefikonular da olabilir…
Tam yağlı koyun peynirinin üzerine kırmızı toz biberle renklendirilmişsarımsaklı zeytinyaği süslemesi… Turşu gibi ekşi mezelerde yine rakınınkendine has tatlı nefasetini dengeler, damarlarınızı büzeranasonla dost olur, buna misal olarak dağ lahanası turşusu verilebilir…
Yarasın.
Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır…
Bülent Ersoy öyle içiyor diye birdikişte bir duble rakıyı içmek makbul değildir…
Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazlayayılması sağlanır…Bardağa konulan rakının yarısı kadar su konması makbuldür…
İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin birnefes alınırki akciğerler de nasibini alsın…
Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakıkadehleri masadan kalkmaz…
Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbetiyapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır…
Sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz…İçilen kahve fincanında, tabağında sigara söndürülmez…
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama)buz konur…Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hemkeyfi kaçar…
Rakıdan anlayanların,Antalya meyhanelerinde garsonluğasoyunanlara bunu anlatması gerekir…
İcmeye başlamadan önce aperatif birşeyler yenmelidir. Favorizeytinyağlılardır. Zeytinyağı, mide dolmaya başladıkça üste çıkarak,alkolüngenzinize doğru gelmesini engeller…
Rakıya buz koymak yanlıştır. Buz rakının içindeki suyla alkolü aynı orandaetkilemediği için daha seyrek olan alkol üste çıkar. İdeal karışım bozulmuşolur. En uygunu rakıya soğuk su koymaktır…
Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur. Hadi bakalımhoşgeldiniz vs. falan diye…Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz sadece kaldırılır…
Masaya yeni birisi eklendiğinde ise tekrar kadeh tokuşturulabilir…Rakı şalgam suyuyla içilmez!… (taslağa dahil değil)Mezesiz rakı içilmez. Ben akşamcıyım, öyle bir kadehlik keyfim vardiyorsanız gidin bira filan için…
Şişe numarasının önemi yoktur. Zira ilk damıtılan rakı, 01 numaraya denkgelmez…
Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz…Bağıra çağıra, Böğüre öğüre konuşulmaz… Sakin olmak, efendi takılmakgerek…
Önce kendine gel,
sonra meyhaneye
Kalender ol da gir
kalenderhaneye
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye
Rakı bardağı boş beklemez…
Evet masadan kalkarken bile dibinde birazbırakılır…Usul, adap bilen en genç kişinin saki olması adettendir, büyüklere (kibüyüklük kavramı orada anlam bulur) sakilik yaptırılmaz…
Ev sahibi olsabile…Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmekisteniyorsa bu paylaştırma ritüeline girilmeden yenisi sipariş edilir…Rakı sizi ne zaman sarhoş edeceğini zamanında söyleyen bir içkidir,bunufarkettiğiniz zaman yanınızdakilere söylemeli, ya da izin isteyip kalkıpgitmelisiniz, ama eğer sizin kalkmanız masayı dağıtacaksa ölseniz bile orayıterketmeyin… Çünkü rakı masasından tuvalete gitmek için bile zar zorkalkılır, hoş karşılanmaz…
Rakı masasında bira, şarap gibi başka alkollü içecekler (masada sosyetikhanımefendiler olsa dahi) olmaz…Her nevi ızgara balık (çupra, levrek, istrongilos) uğurlu yemeği,hususinihavend ve rast makamından sanat musikisi eserleri uğurlu nağmesi,akordeon, keman ve ud da uğurlu çalgısı olan rakının, uğurlucl’si 70′dir…
Rakı yanlız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindiresindire) içilen bir içkidir…Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra insan keyiflenir ve güzelsohbetlere yönelir…Yani hem anlatır hem dinler… Böylece rakı sofrası en az iki kişininkatıldığı toplu bir eylem, karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratikbir forum, evrensel ve kişisel sorunların ortayagetirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerekhesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır…Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir… Buraya katılan hembu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir hemde diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır…Herhangi bir marka rakı içilirken başka bir markayı övmemek önemlidir,aksiyapıldığında, o an yudumlanan nimete hakarette bulunulmaktadır,yanlıştır…En büyük mezesi muhabbettir…
Muhabbet konusu "bi kız vardı, 5 yıl sevdim,yüzüme bile bakmadı" gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi,"bu güneş niyehep doğudan doğuyo batıdan batıyo?" gibi yarı-felsefikonular da olabilir…
Tam yağlı koyun peynirinin üzerine kırmızı toz biberle renklendirilmişsarımsaklı zeytinyaği süslemesi… Turşu gibi ekşi mezelerde yine rakınınkendine has tatlı nefasetini dengeler, damarlarınızı büzeranasonla dost olur, buna misal olarak dağ lahanası turşusu verilebilir…
Yarasın.
27 Aralık 2012 Perşembe
8 Kasım 2012 Perşembe
Bir genç kızın feryadı
Bundan 5 sene önce, sadece şarkıcı olmak isteyen bir genç kız olarak geldiğim Esenler Otogarı'nda iyi giyimli, gayet etkileyici konuşan insanlarla tanıştım. Önce beraber bir öğle yemeği yedik. O yemekte iş dışında bir şey konuşmadığımız için biraz şüphelenmiştim en başta. Onlar prezantabl olmaktan dem vurdukça, deadline, proje lead etmek falan dedikçe ben duymazdan geldim. Saflık işte, bir albüm için yapmayacağım şey yoktu ama en nihayetinde baktım, kendimi bir bankada uzman yardımcısı olarak buldum. Kim bir genç kıza böyle bir şey yapar, niye yapar? Evden kaçarken 'Noolucak ki, en fazla pavyona düşerim' diyodum ama ondan beteri varmış. Bildiğiniz plaza kadını olmuş durumdayım. Buradan genç kızlarımıza sesleniyorum, lütfen ama lütfen çok dikkat etsinler...Yol, yemek, sigorta, emeklilik güvencesi gibi çeşitli vaatlerle ofis hayatına düştüm, Ve işin kötüsü burada yalnız değilim. Benim gibi binlercesi var.. Yanlış duymadınız, binlercesi... Açık ofis diye tabir edilen bir yerde, bir arada zorla çalıştırılıyoruz.Çok defalar aradım annemi, babamı, akrabalarımı... Hatta polisi bile aradım. Çoğunlukla 'Aman kızım, bizi üzme, biraz sebat etsen aslında geleceğin parlak, orada çalışmayıp da napıcaksın?' gibi sözlerle beni oyaladılar.
Türlü sebeplerle engellendim. 'Alemin enayisi sen misin?', 'Kızım sivrilme bak işinden olacaksın', 'Sen ekmeğine bak' gibi sözlerle sindirildim.Son olarak tüm bunlardan uzaklaşıp, kaçmayı düşündüm fakat Allah kahretsin ki, bu işlere bir kere bulaşınca hiçbir yere gidemiyorsunuz. En fazla bir hafta güneye kaçabildim bu yaz, ondan da bir şey anlamadım. Harala gürele derken, bir de bakmışım tekrar işimin başında, masamdaydım..
Baba beni plazadan kurtar hattı Uzman Psikoloğu Aycan Cemilgen ise, bugün Türkiye'nin hasır altında kalmış en önemli sorunlarından birinin zorla plazalarda çalıştırılan gençler olduğuna dikkat çekti. "Maalesef kimileri merdiven altı plazalarda olmak üzere, son derece güç koşullarda zorla çalıştırılan plaza insanlarımız mevcut. Bu insanlara kimi zaman beyaz yakalı denilerek, kimi zaman maaşlarına zam yapılarak bir tür sus payı verildiğini tespit ettik" diyen Cemilgen, yardım amaçlı olarak kurdukları hatta son dönemde başvuruların arttığını, bu durumun sevindirici dile getirdi.
Cemilgen'in ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak gördüğü plazalara ilişkin paylaştığı bir takım verilerse şöyle;
- Türkiye'de her 10 üniversite öğrencisinden 7'sine zorla fotokopi ve faks çektiriliyor...
- Plaza çalışanlarının %79'u patronlarıyla bindikleri asansörlerde osurarak intikam almak istediklerini belirtiyor...
- İntiharı düşünen ancak son anda "emekliliğim var, özel sağlık sigortam var, yakmayalım şimdi durduk yere" diyenlerin oranı %68...
- Ayvalık'ta pansiyon açmak isteyen plaza çalışanlarının tamamı bu hayallerini gerçekleştirdikleri takdirde tam 77 futbol sahası büyüklüğünde yeni bir Ayvalık gerekiyor...
by zaytung
Türlü sebeplerle engellendim. 'Alemin enayisi sen misin?', 'Kızım sivrilme bak işinden olacaksın', 'Sen ekmeğine bak' gibi sözlerle sindirildim.Son olarak tüm bunlardan uzaklaşıp, kaçmayı düşündüm fakat Allah kahretsin ki, bu işlere bir kere bulaşınca hiçbir yere gidemiyorsunuz. En fazla bir hafta güneye kaçabildim bu yaz, ondan da bir şey anlamadım. Harala gürele derken, bir de bakmışım tekrar işimin başında, masamdaydım..
Baba beni plazadan kurtar hattı Uzman Psikoloğu Aycan Cemilgen ise, bugün Türkiye'nin hasır altında kalmış en önemli sorunlarından birinin zorla plazalarda çalıştırılan gençler olduğuna dikkat çekti. "Maalesef kimileri merdiven altı plazalarda olmak üzere, son derece güç koşullarda zorla çalıştırılan plaza insanlarımız mevcut. Bu insanlara kimi zaman beyaz yakalı denilerek, kimi zaman maaşlarına zam yapılarak bir tür sus payı verildiğini tespit ettik" diyen Cemilgen, yardım amaçlı olarak kurdukları hatta son dönemde başvuruların arttığını, bu durumun sevindirici dile getirdi.
Cemilgen'in ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak gördüğü plazalara ilişkin paylaştığı bir takım verilerse şöyle;
- Türkiye'de her 10 üniversite öğrencisinden 7'sine zorla fotokopi ve faks çektiriliyor...
- Plaza çalışanlarının %79'u patronlarıyla bindikleri asansörlerde osurarak intikam almak istediklerini belirtiyor...
- İntiharı düşünen ancak son anda "emekliliğim var, özel sağlık sigortam var, yakmayalım şimdi durduk yere" diyenlerin oranı %68...
- Ayvalık'ta pansiyon açmak isteyen plaza çalışanlarının tamamı bu hayallerini gerçekleştirdikleri takdirde tam 77 futbol sahası büyüklüğünde yeni bir Ayvalık gerekiyor...
by zaytung
23 Eylül 2012 Pazar
wine
Hayatımda içtiğim en güzel şaraptı sanırım..Sadece güzel değildi ama farklıydı işte.Portekize sadece bunu bulmak için bile gidebilirim şu an..
'Ferreira Quinta do Porto 10 Year Old Tawny Port'
'Ferreira Quinta do Porto 10 Year Old Tawny Port'
3 Eylül 2012 Pazartesi
Jack Daniel nasıl öldü
Meşhur viski tadımcısı Jack Daniel 1911 de bir sabah işyerine erken geldi.Kasasını açmak istedi fakat şifreyi hatırlayamadı. Kızgınlıkla kasaya tekme attı ve ayakbaşparmağı yaralandı. Buradan kaptığı enfeksiyonla da öldü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)