8 Kasım 2012 Perşembe

Bir genç kızın feryadı

Bundan 5 sene önce, sadece şarkıcı olmak isteyen bir genç kız olarak geldiğim Esenler Otogarı'nda iyi giyimli, gayet etkileyici konuşan insanlarla tanıştım. Önce beraber bir öğle yemeği yedik. O yemekte iş dışında bir şey konuşmadığımız için biraz şüphelenmiştim en başta. Onlar prezantabl olmaktan dem vurdukça, deadline, proje lead etmek falan dedikçe ben duymazdan geldim. Saflık işte, bir albüm için yapmayacağım şey yoktu ama en nihayetinde baktım, kendimi bir bankada uzman yardımcısı olarak buldum. Kim bir genç kıza böyle bir şey yapar, niye yapar? Evden kaçarken 'Noolucak ki, en fazla pavyona düşerim' diyodum ama ondan beteri varmış. Bildiğiniz plaza kadını olmuş durumdayım. Buradan genç kızlarımıza sesleniyorum, lütfen ama lütfen çok dikkat etsinler...Yol, yemek, sigorta, emeklilik güvencesi gibi çeşitli vaatlerle ofis hayatına düştüm, Ve işin kötüsü burada yalnız değilim. Benim gibi binlercesi var.. Yanlış duymadınız, binlercesi... Açık ofis diye tabir edilen bir yerde, bir arada zorla çalıştırılıyoruz.Çok defalar aradım annemi, babamı, akrabalarımı... Hatta polisi bile aradım. Çoğunlukla 'Aman kızım, bizi üzme, biraz sebat etsen aslında geleceğin parlak, orada çalışmayıp da napıcaksın?' gibi sözlerle beni oyaladılar.
Türlü sebeplerle engellendim. 'Alemin enayisi sen misin?', 'Kızım sivrilme bak işinden olacaksın', 'Sen ekmeğine bak' gibi sözlerle sindirildim.Son olarak tüm bunlardan uzaklaşıp, kaçmayı düşündüm fakat Allah kahretsin ki, bu işlere bir kere bulaşınca hiçbir yere gidemiyorsunuz. En fazla bir hafta güneye kaçabildim bu yaz, ondan da bir şey anlamadım. Harala gürele derken, bir de bakmışım tekrar işimin başında, masamdaydım..

Baba beni plazadan kurtar hattı Uzman Psikoloğu Aycan Cemilgen ise, bugün Türkiye'nin hasır altında kalmış en önemli sorunlarından birinin zorla plazalarda çalıştırılan gençler olduğuna dikkat çekti. "Maalesef kimileri merdiven altı plazalarda olmak üzere, son derece güç koşullarda zorla çalıştırılan plaza insanlarımız mevcut. Bu insanlara kimi zaman beyaz yakalı denilerek, kimi zaman maaşlarına zam yapılarak bir tür sus payı verildiğini tespit ettik" diyen Cemilgen, yardım amaçlı olarak kurdukları hatta son dönemde başvuruların arttığını, bu durumun sevindirici dile getirdi.
Cemilgen'in ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak gördüğü plazalara ilişkin paylaştığı bir takım verilerse şöyle;
- Türkiye'de her 10 üniversite öğrencisinden 7'sine zorla fotokopi ve faks çektiriliyor...
- Plaza çalışanlarının %79'u patronlarıyla bindikleri asansörlerde osurarak intikam almak istediklerini belirtiyor...
- İntiharı düşünen ancak son anda "emekliliğim var, özel sağlık sigortam var, yakmayalım şimdi durduk yere" diyenlerin oranı %68...
- Ayvalık'ta pansiyon açmak isteyen plaza çalışanlarının tamamı bu hayallerini gerçekleştirdikleri takdirde tam 77 futbol sahası büyüklüğünde yeni bir Ayvalık gerekiyor...

by zaytung

23 Eylül 2012 Pazar

wine

Hayatımda içtiğim en güzel şaraptı sanırım..Sadece güzel değildi ama farklıydı işte.Portekize sadece bunu bulmak için bile gidebilirim şu an..
'Ferreira Quinta do Porto 10 Year Old Tawny Port'

3 Eylül 2012 Pazartesi

Jack Daniel nasıl öldü

Meşhur viski tadımcısı Jack Daniel 1911 de bir sabah işyerine erken geldi.Kasasını açmak istedi fakat şifreyi hatırlayamadı. Kızgınlıkla kasaya tekme attı ve ayakbaşparmağı yaralandı. Buradan kaptığı enfeksiyonla da öldü.

16 Ağustos 2012 Perşembe

özgürlük

sadece başka bir adıdır,kaybedecek hiçbirşeyi kalmamış olmanın...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

ahkeşkem

Hayatta en nefret ettiğim kelime keşke,en sevdiğim kelime belkidir.Ama biri karşıma çıktıki en nefret ettiğim kelimeyi bana öğretti.O kişi umarım en sevdiğm kelime olan belkiyi de öğretir.Çünkü belki olmadan hayat,hayat olmadan da keşkeler olmaz..

8 Ağustos 2012 Çarşamba

einstein nasıl öldü?

1955'te Einstein iç kanama geçirdi ve ameliyatı şu sözlerle reddetti; “İstediğim zaman gitmek istiyorum. Hayatı yapay bir şekilde uzatmak tatsız. Ben payımı kullandım, şimdi gitme zamanı ve bunu zarif bir şekilde yapmak istiyorum” ve 76 yaşında hayata gözlerini yumdu.Einstein'ın kalıntıları yakıldı ve külleri bilinmeyen bir yere serpildi.Ölümünden sonra Einstein'ın beyni çıkatılarak incelendi ve paryetal lobunun nomral insanlara göre %15 daha büyük ve beyninin %73 daha kıvrımlı olduğu görüldü..










6 Ağustos 2012 Pazartesi

marilyn monroe nasıl öldü ?

Monroe kocası Arthur Miller'dan boşandıktan sonra depresyon sebebiyle Payne Whitney Psikiyatri Kliniği'ne yatarak bir süre tedavi gördü.1962'de Something's Got To Give adlı komedi filminde oynamaya karar verdi.Bu film onun aynı zamanda ilk çıplak sahnesini de içeriyordu.Ancak film boyunca hasta olduğunu öne sürerek sete az gelmesi ve onun yerine hakkında aşk söylentilerinin çıktığı J.F.Kennedy'nin doğum günü için şarkı söylemeye gitmesi üzerine Fox şirketi tarafından filmden kovuldu.Daha sonra Monroe film şirketiyle tekrar anlaştı ancak filmin çekimleri tekrar başlamadan önce yüksek dozda sakinleştirici ilaç alarak 5 Ağustos 1962'de L.A'deki evinin yatak odasında henüz 36 yaşındayken hayata veda etti.Ölümünün ardından yapılan otopsi sonucunda ölüm sebebi yüksek dozda Barbitürat alımı sonucu muhtemel intihar olarak ilan edildi ancak olay yerinde delil yetersizliği ve tanıkların çelişkili ifadeleri sonucunda ölüm sebebi cinayet olduğuna ve politik sebeplerden cia,mafta ve kennedy ailesinin buna sebep olduklarına dair kanıtlanamamış birçok komplo teorisi ortaya atıldı...


futuro

Geleceği merak etmek çok heycanlı değil mi?Peki gelecek ne zaman gelecek,daha ne kadar büyüyünce gelecek,ne ile gelecek,kim ile gelecek,gelecek değil mi?

3 Ağustos 2012 Cuma

nopainnogain

Acı yoksa kazançta yok.Acıyı kabullen,o zaman gelecek senin için daha verimli olacak.İçinde bulunduğun durumun sana ızdırap verdiğini düşünme.Çünkü bunun için her zaman bir sebep vardır.Acıyla karşı karşıya gelmekten çekinme, göğüslediğin bu acı için mutlak mutluluk senindir..











2 Ağustos 2012 Perşembe

ayışığı

Etkisini ilk defa dolu dolu hissettim....Uzayı düşündükçe rahatlıyorum,sonsuzluğu düşündükçe huzur buluyorum.Hayatın anlamanı sorgulamak...Esneklik ,özgürlük ve dürüstlük sadece... Önümde 7 perdelik bir oyun var şimdi.Soruları cevaplamaya cesaretim olursa cevaplar yarı yolda bırakmayacak beni eminim.

30 Temmuz 2012 Pazartesi













O zaman anladımki susmak bir cüsse işi,derin denizlerin işi.Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..Anladım ki derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.Anladımki susan herşey derin ve heybetli...Susuyorum.

24 Temmuz 2012 Salı

nolosé

İnsan bazen söylemek istediklerini yutmak zorunda kalıyor.Öncesinde öyle bir boğazına dizmişlerki cümlelerini,artık ağzını açamıyor.Bir küçük açıyor onun yerine,bir türkü açıyor,bakma öyle göründüğüne;türküyü çok seviyor,fazla bilmiyor ama seviyor,genelde fazla bilmeden seviyor;öğrenmek kalp kırar çünkü insan artık kimseyi bilmek istemiyor...

29 Haziran 2012 Cuma

eski ama geçerli

bankada bir hesap sahibi oldugunu düşün,
hesabına her sabah 86400 dolar para yatıyor,
fakat bu paranın hepsini akşama kadar
harcamak zorundasın,
ertesi güne transfer edilemez.
paranı kullansan da, kullanmasan da
hesap her akşam sıfırlanıyor.
ne yaparsın?
tabii ki, hepsini harcamaya çalışırsın;
hepimiz, zaman adlı bu bankanın
müşterileriyiz;
her sabah 86400 saniyeye sahip oluyoruz;
ertesi güne transfer edilemez.
her sabah hesabımız dolar,
her akşam boşalır.
geri dönüş yok,
saniyelerini şu anı yaşayarak harca,
en iyisi bunlarla iyi bir yatırım yap.
mutluluk, sağlık ve başarı için.
zaman kaçıyor.
her gün için en iyisini yap.
bir senenin değerini anlamak için,
sınıfta kalmış öğrenciye sor.
bir ayın değerini anlamak için,
sekiz aylık doğuran anneye sor.
bir saatin değerini anlamak için,
kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
bir dakikanın değerini anlamak için,
treni kaçıran yolcuya sor.
bir saniyenin değerini anlamak için,
bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
bir saniyenin yüzde birinin
değerini anlamak için,
olimpiyatlarda gümüş madalya
kazanan koşucuya sor.
her anını değerlendir, her dakikanı
çok özel biriyle paylaş.
zamanına ortak edebilecegin
kadar özel biriyle..
unutma, zaman hiç kimse için durmaz.
geçmiş zaman
tarih,
gelecek zaman,
gizemli,
şu an ise
sana verilen gerçek bir armağandır.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Kaldı ikisi

Bir sene önce yakın zamanda görmek istediklerimmiş..Ben bile unutmuşum..

1.








2.
3.

4.


sankt petersburg

Bu şehir gerçekten güzelmiş..Aklımda kalanlar ise şöyle:
   Burası bir kanallar şehri,binaların hepsi ihtişamlı, hepsi görkemli ve bir örnek...sanki masaldasın ve birazdan hanzellegratel fırlayıp hoşgeldin diyecek gibi..yerler tertemiz adım başı çöp kovası var..uzun süre yere sigara atmaya bile çekiniyosun,ellinde izmaritle dolaşıyosun öyle mal mal..24 yaka butun mekanlar; yani 24 saat açık...ingilizce bilen çok az,hattaa yok..tavuklu diyorsun peynirli geliyor,1tane daha diyosun 2 tane geliyor o derece..Havanın kararmadığı 'beyaz geceler' denilen olay zamanında gidilmesi önerilir..Saat12 de heryer aydınlık,istediğin kadar gez dolaş daha vakit çok gibi geliyor..Metro haritasız ve rehbersiz gitme..Nevsky'de kalırsan heryere yürüyerek gidebilirsin..Biraz yorucu oluyor ama yürüyerek.heryeri görmek daha eğlenceli bence.Müzik,sanat,konser olaylarında aşmış burası kendini...İstanbulda tüm sene yapılan konserler burda her ay var resmen...Köşebaşı tiyatro bikere,bütün sokak aralarına kafanı sokup bakığında bir tane görüyorsun mutlaka...Tuzlu mu tuzlu..Bira votkadan pahalıisu 2,5 tl..
   Adım başı bi tangalı resmi görmekte mümkün,sokakta dağıtılan flyerların çoğu bunun üzerine kurulu..Hatta kaldığımız otelin alt katında bile 'massage for men' şeklinde bir mekanda mevcuttu.Erkeksen cenettesin yani (tabi sevgilinle gitmiyorsan :)Kadın olarak barınmak zor..rus erkeklerinin hepsi kırmızı surat..kızları anlatmaya gerek yok sanırım,topuk sesleri o kocaman nevsky caddesini inletiyor..
  Kısacası gidin görün,ben sevdim bu şehri hem de çok...Tekne turu yapmadan da sakın dönmeyin.

Kalıncak Yer Önerisi:Nevsky Central Hotel veya Nevsky Forum Hotel

Bu otellerin ikiside birbirine çok yakın ve en merkezi yerde; ünlü Nevsky Caddesinde bulunuyor.Biz Nevsky Central'da kaldık.Yani aslında otel demeye dilim varmıyor.Bir alt katı internet cafe,onun altı masaj room ,asansor yok falan.Hostelle otel arası sıkışmılta otele dönmüş gibi.Ama içerisi şirin ve temiz..Çalışanlar ingilizce biliyor.Kahvaltı çok zayıf.Sadece kahve ve kruasan yiyebildim ben,odalar küçük ama temiz.Fiyat ve konum açısından tercih edilebilir.

Nevsky Forum Otel'i ise sadece dışarıdan gördüm.Onunda konumu merkezi ve daha çok otele benziyor gibi..

Ulaşım:Havalimanından kalkan shuttle ve otobüsler var.30 rubleye sizi Mayakovska denen metroya bineceğiniz yere bırakıyor.Oradan da mavi hatlı metroya binip 7 durak sonra otele yakın biryerde  iniyorsunuz.Biraz yürüyüp otele ulaşabilirsiniz.Aman metroda o ürkütücü sesle kapanan demir kapılara dikkat, sıkışıvermeyin.. :)

4 Haziran 2012 Pazartesi

KONTRA PLAK











İçerisinde saatlerce vakit geçirebileceğiniz bir plak dükkanı...El emeği göz nuru ve türüne rastlanmayan 'KONTRA PLAK' bu Pazar açılıyor...Güzel müzik ve itinayla seçilmiş bir arşivi bizlerle paylaşıyor..

http://www.kontrarecords.com/

Adres:Tomtom mah.Yeni Çarşı cad.60/A Beyoğlu,İstanbul (Galatasaray Lisesi'nin sağından aşağı doğru topukla,45'likle Limonlu Bahçe arasında ,fransız sokağına dönmeden hemen sağda..)

21 Mayıs 2012 Pazartesi

kortejo evleri

Bir arkadaşım bahsetti ilk defa..kortejo evleri gerçeğini bende bilmiyordum açıkçası. Bana çok çarpıcı geldi....



Arkadaşlar,
 Nasılsınız? Dün çok entersan bir deneyim yaşadım. Lived space dersimiz kapsamında gezideydik. Rotamızda Tilkilik semti de vardı. Tilkilikte tuhaf geçitlerden geçerken birden çok merak ettiğim kortejo evlerini buluverdik, çok garip bir deneyimdi. Ben ilk olarak kortejo evlerini Birol Üzmez'in o evleri konu aldığı fotoğraf sergisinden tanımıştım, çok merak etmiştim o zamanlar ve tam olarak nerede olduklarını bilmiyordum. Dün birden buluverince hem çok mutlu hem de çok garip oldum.O kadar da iç içeymişiz ki meğerse, İzmir'in içinde bambaşka bir dünyaya düşmüş gibi olduk. Kortejo evleri 15.yyda İzmire göç eden yoksul yahudi ailelerin bir arada yaşadıkları ortak banyolu ortak mutfaklı mekanlarmış. Şimdi o mekanlarda günlüğü 2 lira kira ödeyerek İzmir'in yoksul aileleri, garibanları, delileri, sokakta görüp ürktüğümüz insanlar yaşıyormuş. Bize film seti gibi gelen yerlerde gerçekten insanların yaşadıklarını görmek, hatta hepimizin onların evlerini fotoğraflayıp durması tuhaf bir utanç hissettirdi ama kendimi de fotoğraf çekmekten ve onlara bakmaktan alıkoyamadım. Dünden beri o insanların yüzleri, heryerde dolanan kediler, avlularındaki koku aklımdan çıkmıyor.

 Hem bir daha gitmek istiyorum hem de gitmemek. Gitmek istememek geçmişin neye dönüştüğüyle, kentte yüzçevirdiklerimizle yüzleşmemek, kolaya kaçmak oluyor tabi. Eğer kortejo evlerini bilmiyorsanız mutlaka kalabalık bir grup halinde (geçilen sokaklar biraz tehlikeli) en kısa zamanda gitmeli ve geçmişle yüzleşmeli derim ben. Eminim siz de benim gibi hem utanıp hemde fotoğraf çekmekten kendinizi alıkoyamayacaksınız.Yukarıdaki linkte Birol Üzmezin fotoğrafları mevcut...


26 Nisan 2012 Perşembe

Blogumla uğraşmayı güncellemeyi yeni şarkılar filmler koymayı özledim yaa...Lanet olsun bilgisayarsızlık    
:(

16 Nisan 2012 Pazartesi

nowomanyescry

Bir kadın hayattır aslında.Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor.Yemek yemek,su içmek bile.Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size.Anlayamıyorsanız,ne yazık ki  yaşamıyorsunuz...

10 Nisan 2012 Salı

beyaz beyaz orkideeee

Karar verdik rusyaya gidiyoruz...İlk başta çok hevesliyken yaklaştıkça hevesim kaçtı nedense..Aslında rusya fikri tamamen beyaz geceler için bende heyecan yaratmıştı ilk başta...Güneş hiç batmıyor her yer alacalı bulacalı ve coookkkk romantik :) Nedense rus kızları olayı aklımda hiç yokken birden dank ettiğinde (rüyalarım sağolsun) iş işten geçmiş ,çoktan uçak biletleri alınmış idi...Neyse artık  yapacak birşey yok,ya kendimi voktaya vericem ya da alışverişe ....
Not:Rus kızları ; umarım o uzun bacaklarınızı alıp kırıp kıçınıza sokmama ihtiyaç kalmaz da  katil matil olmam elin gevur memleketinde!Akıllı olun hepiniz....

 




shotmedownbeybi













Çok zevkli bişimiş bu yaaaa...İlk alana yenilicem söz :)

3 Nisan 2012 Salı

28 Mart 2012 Çarşamba

En sevdiğim balık sazan artık...Tombul kuşlarım benim :)

okuma bayramı

Bir insana çocukken bu yapılmamalı.Okuma bayramında japonca şarkı söyleyecen diye kandırılmamalı o çocuk.Ne güzel bütün herkese hava atmıştım ben japonca biliyorum diye,japoncayı bir haftada öğrendim diye..En azından dile yeteneğim varmış demek diye düşünmüştüm sonradan.... ama oda yokmuş..Yeteneksizim,yeteneksizim,yetekensizim

27 Mart 2012 Salı

Kaybetmekten korkma.Birşeyi kazanmak için bazı şeyleri kaybetmelisin.Ve unutma,kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin...

19 Mart 2012 Pazartesi

işte bu

Buna binmek istiyorum çok istiyorum çokkkk :)
Dünyanın en korkunç treni @Japonyaa....


14 Mart 2012 Çarşamba

başarılı

Bu kremi Bim'de gördüm...Güvenemedim ama alıp bi deneyim dedim. Sadece 9,90TL ve çok başarılı...nemlendirici olarak kullanılabilir...

Kırışıklıkların ve çizgilerin görünümünü azaltmaya,sivilce ve lekeleri düzeltmeye,ciltte pürüssüz bir görünüm sağlamaya,ton farklılıklarını gidermeye,solgun ciltlerin ışıltı kazanmasına,geniş gözenekleri ve siyah noktaları gidermeye yardımcı....





13 Mart 2012 Salı

çok tırstım çok

Dessksha nedir ?
Sanskritce bir kelime olan deeksha kendini adamak, inisiyasyon ve kutsamaktır. Kalp cakra ciceklenmesi, tanrisal bilince ulasmak ve aydinlanmaya giden bilinc seviyesine ulasmayi kolaylastiran, beyinde nero-biyolojik degisim yaratan kadim bir ilahi enerji transferi yontemidir.
Yalannnn...Aşağıdakilerin %90'ını bende olmadı wallaaa.Sadece para verip korktummm o kadar...Korkmak istiyorsanız deneyin,farklı bir deneyim :)



  • Büyük bir hafifleme, genişleme, özgürleşme ve çakralarda açılma hissedebilirsiniz.
  • Bedensel hareketlerinizde geçici bir yavaşlama olabilir
  • İlk günlerde kafanıza saplanan birkaç saniyelik ağrılar, baskılar, uyuşmalar veya yanmalar olabilir, tepe çakranızın adeta oyulduğunu ya da kafanıza bir enerji çemberinin geçtiğini hissedebilirsiniz
  • İlk günlerde ayaklarınızdan yukarı çıkan bir yanma hissedebilirsiniz, bedensel ısınız artabilir ya da tam tersine zaman zaman yoğun bir üşüme hissedebilirsiniz.
  • Geçici olarak zihinsel bir yavaşlama hissedebilirsiniz (ve bu size büyük bir rahatlık ve keyif verebilir).
  • İlk günlerde uykularınız artabilir ya da azalabilir. Rüyalarınız çok canlanabilir, korkulu rüyalar ya da geçmişteki olayları da görebilirsiniz. (Temizlenme süreci rüyalarda da devam edebilir.)
  • Alnınızda, üçüncü göz bölgenizin aktive olduğunu, gözlerinizin seyirdiğini hissedebilirsiniz.
  • Eğer kullanıyorsanız, içki ve sigaraya karşı duyduğunuz ilgi azalabilir.
  • Eğer yiyorsanız, hayvani gıdaları eskisi gibi canınız çekmeyebilir, onun yerine sebze ve meyveye ağırlık verebilirsiniz.
  • Aşırı TV seyretmek, aşırı konuşmak, aşırı yemek yemek, aşırı düşünmek gibi aşırıya kaçan davranışlarınızın dengelendiğini, daha çok kendi merkezinizde kaldığınızı görebilirsiniz.
  • Geçmişten beri içinize bastırmış olduğunuz duygusal şarjlar boşalmaya başlayabilir ve öfke, üzüntü patlamaları yaşayabilir, bol bol ağlayabilir ve giderek acı verici duygulardan arındığınızı hissedebilirsiniz.
  • Ayrıca büyük bir huzur, nedensiz sevinçler duyabilir, kendinizi eskisi gibi yalnız hissetmeyebilirsiniz.
  • Olayları giderek daha sakin bir biçimde, bir tanık gibi izleyebilirsiniz. Olaylar ve kişiler karşısında eskisine kıyasla daha sakin, sabırlı, rahat olabilir, ancak kendinizi daha korkusuzca ve güvenli bir biçimde ifade edebilirsiniz.
  • Yaşamınızda eşzamanlılıklar artabilir, işleriniz engelsizce akabilir, yeni olanaklarla ve fırsatlarla karşılaşabilirsiniz. İstekleriniz çok daha hızla ve kolayca gerçekleşebilir.
  • Zihniniz çok daha berraklaşabilir, her şeyi çok daha net ve geniş olarak görebilirsiniz.
  • Ruhunuzla daha çok ilişki kurduğunuzu hissedebilirsiniz.
  • Yaratıcılığınız artabilir.
  • Şifa gücünüz artabilir.
  • Hissetme düzeyiniz artabilir.
  • Telepati gücünüz artabilir, insanların düşüncelerini, sözlerinin ardındaki niyetlerini daha keskin bir biçimde algılayabilirsiniz.
  • Aldığınız iç görüler, algılamalarınız ve gözlemleriniz artabilir, yaşama bakışınız değişebilir.
  • İllüzyonun illüzyon olduğunu, Matris’i daha net bir biçimde görebilirsiniz.
  • Kalbinizin daha çok açılması sonucunda her şeye karşı daha fazla sevgi hissedebilir ve bu sevginin verdiği coşkuyla ağlayabilirsiniz.
  • Düşünceler eskisi gibi sürekli gelip giderek sizi rahatsız etmeyebilirler, kafanıza hiçbir şeyi takmayabilir, giderek daha çok içinde bulunduğunuz anda yaşayabilirsiniz. Her an zihnin baskısıyla bir şeyler yapmaya zorlanma durumunuz sona erebilir, sadece içinde bulunduğunuz anı yaşamaktan zevk alabilirsiniz.
  • Giderek yaşadığınızı çok daha fazla hissedebilir, yaşamdan çok daha fazla zevk alabilirsiniz. - Tüm duyularınız size giderek çok daha fazla zevk verebilir. Bu arada duyularınız keskinleşebilir de.
  • Bu arada "Aydınlanma Fenomeni" adlı kitapta belirtildiği gibi, bilinçaltınızın içeriklerinin ortaya çıkarak temizlendiği dönemlerde "ruhun karanlık geceleri" dediğimiz var oluşsal anlamsızlık, boşluk, umutsuzluk, sıkıntı anları da geçirebilirsiniz.
  • Bazen fiziksel rahatsızlıklarınız ve hastalıklarınız iyileşebilir. (Örneğin, dikşadan sonra kolesterol ve şeker düzeyinizin, kan değerlerinizin normale döndüğünü görebilirsiniz.)
  • Eskisine kıyasla çok daha güçlü ve enerjik olabilirsiniz. Hastalıklara karşı bağışıklığınız artabilir.
  • Kendinizi, egonuzu, özdeşleşmelerinizi, kişiliklerinizi çok daha berrak bir biçimde gözlemleyebilirsiniz.
  • Verimli olmayan ilişkilerden uzaklaştığınızı görebilirsiniz.
  • Teslimiyet duygunuz, evrene ve Tanrı'ya olan güveniniz artabilir. Gerçekten korunduğunuzu hissedebilirsiniz.
  • Giderek her şeyle aranızda ayrılığın azaldığını, her şeyle daha çok bir olduğunuzu, her şeyin olduğu gibi mükemmel olduğunu hissedebilirsiniz.

8 Mart 2012 Perşembe

kadın olmak...



















   8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.
   26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
    İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi.        
    Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler'in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York'ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.

Kadına karşı şiddet ve 2007 itibariyle dünya geneli veriler şöyledir:
  • Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.
  • Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.
  • Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolardır.
  • Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.
  • En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir.
  • Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir . Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur.
  • Sistematik tecavüz yeryüzündeki birçok çatışmada bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda soykırımı (1994) esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.
  • Araştırmalar, kadına karşı şiddet ile HIV virüsü arasında yükselen bağlantıyı göstermekte ve HIV bulaşmış kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını, şiddet kurbanlarının da HIV bulaşma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.

6 Mart 2012 Salı














Kuzu artık beni istemiyor hatta benden nefret ediyor....Sesimi duymak istemiyor,yüzümü görmek istemiyor,hiç mi özlemiyor? Hem bu kadar çok severken hem de bu kadar çok nasıl istemez? oysa  o benim biricik kara kuzm ve hep öyle kalacak...Ben bu kadar çok üzülürken bensiz hayatına hiçbirşey yokmuş gibi nasıl devam edebiliyor?Kuzular böyle olmazki..Biliyorum su an içinden geçenleri ama olabilir,herşey olabilir...Hiç mi merak etmiyor? Ben hemen ertesi gün ararken,gel diye cagırırken ? Olsun herseye inat ben yine de  onu   sevmeye devam edicem ve hep iyi olmasanı istiycem...
Dönüp bakıyorum geçmişime ..Sadece iki renk hatırlıyorum.Kırmızı ve siyah.Kanın beynimi işgal ettiğine kanıt olan kırmızı gözlerim.Ve her cinayetimden sonra unutabilmek için karşımda devrilen adamı ,başımı çevirdiğim siyah toprak...Kırmızı zevkin,siyah acının rengi.Ben ikisiyle boyadım zihnimi.Bilmiyorum..Kimse bilmiyor..Ben ne yapıyorum?Eğer bir kerpetenle çekilseydi dişlerim belki vermezdi bu kadar acı.Ama yavaşta olsa farkına varmak aslında hiçbirşeyin değişmediğinin,canımı yakıyordu sanki bir terzinin iğnelerini yutmuşum gibi..

5 Mart 2012 Pazartesi

Tanrıya inandırmak daha kolay olmamalı!Ruh yapımız bizi zorlarken ya da gölgemiz bizi takip ederken kendinen kaçamazsın sadece kendinden.Kalk ayağa ve bağır..Bunu ben hep yaparım.Sana unut demiyorum silmede ama bende senin gibi yaptım ve anladığım tek şey geçmişi geçmişe gömmek oldu.Sabah uyanınca gece olunca seni düşünmek güzel...Bu büyüyü hiçbirşey bozamaz.Yardım edebilsem  keşke...ama sana koşarak geliyorum bunu bil...Farkındamısın yıllardır birlikteyiz ama büyüsü bozulmayacak..Seni dinlemek gözlerinde mahzende şarap aramak gibi.Acı olacak olmak zorunda, vücudunda kırmızı atan şeyi sök ozaman,yapamazsan o zaman orda bir zindanda hapset.Karanlık bir sokaktan geçtiğindeki korku  ya da bir hediye aldığında ki mutluluk...Asi ve güçlü ,hepsi biziz.Asıl ben seni tanrıya inandırdım mı?Hiçbirşey bilmeden oldu ,umudunu kaybetme  asla.. ruhum yanında unutma zorluk aşılır ama bazen bende şaşırıyorum içinde bana karşı birden bire doğabilen o nefrete,öfkeye...Benim  sevgi tarifimde yok böyle birşey.

21 Şubat 2012 Salı

bu ne biçim hikaye

Ararsan buluyorsun,kurcalarsan bozuyorsun,deşersen eline illaki batıyor bir iğne;kazarsan çıkıyor,örtersen görünmüyor;duyarsan irkiliyorsun,tutarsan hissediyorsun,kaybedersen üzülüyor,bulunca seviniyorsun...Çıkarsan görebiliyor,inersen duyamıyorsun;yağarsan ıslatıyor,yağmadığında kurutuyorsun;beklersen üşüyor,yürürsen ısınıyorsun;seversen  semiriyor,sevmediğinde soluyorsun;açıksan herkes sana geliyor,kapalıysan kapından dönüp gidiyor;verince büyüyor,alınca borçlanıyorsun;gülersen kırışıyor,ağlarsan ayıplanıyorsun.

14 Şubat 2012 Salı

süpriz

homesweethome

Artık kendi koltuğum,kendi buzdolabım,kendi tabak çatalllarım war oley.Kendi istediklerimi pişirip kendi istediklerimle süsliycem evimi :)

kaygıkorku

Aslında gerçek sondan korkmayız. Korktuğumuz şey ‘son’un öncesidir. Korkutucu olan ölüm değil ölümün fikridir. Ölümün fikri ise yaşamla vardır ve aslında yaşamdan korkarız bu yüzden. Olacak diye korktuğumuz şeylerin çoğu zaten korktuğumuz için olanlardır.
Kayba dair korkularımız bitirici bir hale gelebilir. Oysa kaygının motive edici bir gücü vardır. Kaybı bilmek, onu düşünmek, onu bir anlamda kabullenmek başka ve yüksek bir hale getirir bizi ve bizim diğerleriyle ilişkimizi. Kaybına dair bilgimiz olmayan birine aşık olamayız. Gözüne bakıp “Ya bir gün olmazsa” demediğimiz birine aşkımızı sürdüremeyiz. Kendi hayatımızın da gözüne böyle bakamazsak korkuyla taçlandırırız olsa olsa onu. Korkuyla kemirilen bir ruh asla kanatlanamaz çünkü. Cem Mumcu

18 Ocak 2012 Çarşamba

Tanrı

derki;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım.Ve ekler;onsuz yasayamam deme,seni onsuzda yasatırım.Ve mevsim geçer gölge  veren agacların dalları kurur,sabır taşar,canından saydığın yar bile bir gün el olur.Aklın şaşar dostun düşmana dönüşür.Düşman kalkar dost olur.Öyle garip bir dünya...Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur.Düşmem dersin düşersin.Şaşmam dersin şaşarsın.En garibi de budur ya;öldüm der durur yine de yaşarsın!

10 Ocak 2012 Salı

işte çikolatalı pastam

Malzemeler :
Kreması İçin:
3 su bardağı süt
3 yemek kaşığı un
5 yemek kaşığı tozşeker
2-3 yemek kaşığı kakao
1 kare bitter çikolata(80 gr)
Süslemek için:1 çay bardağı süt ile çırpılmış yarım paket krem şanti ve böğürtlen ve vişnee
Pandispanya: Altın Kek :)



Süt, un, kakao ve şekeri karıştırıp muhallebi gibi pişirin. Ocaktan indirdikten sonra bitter çikolatayı kırarak içine atın ve karıştırarak eritin ve kremayı arada bir çırparak ılıtın. Kremanın yarısını kekin arasına diğer yarısınıda üzerine döküp düzeltin. Kremadan önce kekin iki tarafını da likorle ıslatın.Krema işini bitirdikten sonra kekin arasına birazcık haşlanmış böğürtlen ekleyebilirsiniz.Haşlanmış böğürtlenlerden kalanını da krem şantiye ekleyebilirsiniz...

işte risottom

Malzemeler:
1 çorba kaşığı tereyağı
1 adet soğan
Yarım su bardağı beyaz şarap
150 gram risotto pirinci
40 gram porçini mantarı
2 çorba kaşığı rendelenmiş parmesan peyniri
3 su bardağı sebze suyu
Tuz, karabiber

Yapılışı:
Bir tencerede tereyağı ile ince kıyılmış soğanı kavurun. Küçük doğranmış porçini mantarlarını ekleyip karıştırın. Pirinci ve şarabı ekleyip, şarap çekene kadar pişirin. Sebze suyunu ekleyip devamlı karıştırarak, kıvam alıncaya kadar (hafif lapa bir kıvam) kadar pişirmeye devam edin. Ocaktan alıp, tereyağını ve parmesan peynirini ekleyin. Tuz ve karabiberini ayarlayıp servis yapın.

Sebze suyu yerine ben tavuk bukyoın kullanıyorum bu arada ;)

başlık yok

Çok istediğin birşeyi sadece rüyanda görmek:Tanrı'nın sana anca rüyanda görürsün deme şekliymiş..Bu sene baya uyuyacağım demekki..